BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 11.03.2011 23:00:00| Okunma Sayısı: 3307

Yargı organlarının ve özellikle yargının kurucu unsuru savunma organının yüzlerce sorunun bulunduğu bir dönemde Avukatlar Gününü kutlamanın ne kadar güç olduğunu söylemeye herhalde gerek yoktur.

Bu gün yargı sisteminde görev yapan hakim, savcı ve yardımcı personel sayısı en az iki katına kadar arttırılmadan, Mahkemelerin hükümet konakları altındaki katlardan çıkarılıp müstakil ve yargı organına yaraşır adliye binalarına kavuşturulmadan, Hukuk öğrenimi ile hakim, savcı ve avukatların sınav, staj ve meslek içi eğitimleri yeterli ve düzeyli bir standarda çıkarılmadan, Adli personelin meslek içi eğitimlerle bilgi ve uygulama yetenekleri geliştirilmeden, Adli kolluk birimi kurulmadan, Uyap uygulaması yeterli hale getirilmeden, Adliyelerin alt yapı hizmetlerinin bilgisayar ve internet bağlantıları ve teknik donanımları yeterli seviyeye kavuşturulmadan, Günün ihtiyaçlarına cevap verecek bir Avukatlık Kanunu çıkarılmadan, Avukatların özlük hakları, staj döneminden, emeklilik dönemine kadar, emeklilik statüsünden, vergi sorunlarına, CMK. ödeneğinden, pasaport sorununa, İşyeri ruhsatından, mesleki sigortasına ve daha daha sayamadığımız bir çok sorunları giderilmeden Avukatlar gününü herhalde gönül huzuru içerisinde kutlamanın imkanı yoktur.

Yıllardan beri süre gelen bu sorunların bir türlü çözüme kavuşturulmadığı bir ortamda adalet sisteminden ne yargı mensupları, ne avukatlar, ne adliye çalışanları ve ne de adalet arayan vatandaşlar memnun kalacaktır.

Bu sayabildiğimiz her ana başlığın altında da çözülmesi gereken onlarca problem bulunmaktadır. Bu sorunlar geçmişte olduğu kadar, günümüzde de gerek başbakanlık ve gerekse bakanlık düzeyinde yetkili mercilere iletilmiş, ancak ülkenin gündeminde bulunan bazı meseleler nedeniyle bizi ilgilendiren sorunlar devamlı gözardı edilmiştir.

Yukarıda bir kısmını saydığımız tüm sorunlar geçtiğimiz Aralık ayında sayın Adalet Bakanına iletilmiş, Bakan ve Bakanlık yetkilileri ile TBB. temsilcileri ve yaklaşık 51 Baro Başkanının gerçekleştirdiği ve iki gün süren toplantı sonucunda bir çok meselenin çözümü konusunda görüş birliğine varılmasına ve üç ayda bir yapılacak periyodik toplantılarla sorunların giderilmesine karar verildiği halde ülkenin gündemine düşen, örneğin Açılım meseleleri ve Anayasa değişikliği gibi konular yine avukatların sorunlarının çözümünü bir başka bahara ertelemiştir.

Elbette ki Anayasa gibi temel bir yasada yapılacak değişiklikler Baroları doğrudan ilgilendirmektedir. Çünkü Avukatlık Kanunu’nun 76 ncı maddesi “Hukukun üstünlüğü ilkesini savunmak ve korumak” görevini açık bir şekilde Barolara vermiş bulunmaktadır.

Öncelikle Anayasa değişikliğinin gündeme geldiği ortama baktığımız zaman; kuvvetler ayrılığı ilkelerinin tartışılması sonucu devlet erkleri arasında meydana gelen anlaşmazlık ve yargı organları üzerinden verilen mücadeleler dikkatleri önemle çekmektedir. Bu tartışma ve anlaşmazlıklar ülkede tam anlamıyla bir gerginlik, karmaşa ve endişe verici boyutlarda hepimizi karamsarlığa sevketmektedir.

Oysa devletin temel kanunu, yasaların temeli, yani Ana-Yasa özü itibariyle bir sosyal/toplumsal sözleşmedir. Böyle bir temel yasa’nın değiştirilmesinde toplumda önemli ölçüde ve büyük oranda uzlaşma sağlanması gerekir.

Bu görüşümüze Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ’ta “ Ülkenin ciddi bir anayasal reforma ihtiyacı yok mu?Var. Ama bunun tüm partilerin tam uzlaşma ile sağlaması gerekir…o nedenle bir geniş uzlaşma ortamı gerekiyor”, diyerek katılmaktadır.

Mevcut tabloya baktığımız zaman toplumsal bir mutabakat bir yana, giderek derinleşen bir tartışma ve ayrışma noktasına geldiğimiz açıkça görülmektedir. Toplumun diğer katmanlarında olduğu gibi Barolar arasında ve hatta baro mensubu avukatlar arasında bile geniş tabanlı bir mutabakatın sağlanamadığı görülmektedir. Bu durum karşısında bir Anayasa reformu yapılmasının yeri ve zamanı olmadığı görüşündeyim.

Kaldı ki, 1876 tarihli “Kanun-u Esasi” ile dünyanın ilk anayasal devletleri arasında yer alan ülkemizde yeterli bir anayasal kültür birikimi de mevcut bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında 1921 ve 1924 tarihinde yürürlüğe konulan Teşkilat-ı Esasiye Kanunlarından” sonra yapılan 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası birer tepki Anayasası olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle askeri darbelerden sonra yürürlüğe konulan tepki anayasalarının da toplumsal uzlaşmayı ne kadar sağladığı ortadadır.

Bu gün gündemimizde yer alan Anayasa reformu hareketinin de aynı şekilde tepkisel bir anayasa değişikliği paketi olduğu açıkça anlaşılmaktadır. İçeriğinde olumlu değişiklik önerileri bulunmasına rağmen özellikle Anayasa Mahkemesi ile Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin hükümler hukuk devleti açısından sakıncalı bulunmaktadır.

Bu bağlamda Barolar açısından bir noktaya daha değinmekte yarar görmekteyiz. Anayasa değişikliği teklifinde bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi üyeliğine ve HSYK.na birer avukat üyenin de seçilmesi öngörülmektedir. Bu görüşü olumlu bulmakla birlikte yıllardan beri talep ettiğimiz bir durum gözden kaçmış bulunmaktadır. Bilindiği yargının kurucu unsuru olan avukatlardan oluşan Barolar, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Yargı organının ayrılmaz bir unsuru olan ve önemli ölçülerde sorumluluk ve yetkilerle görevlendirilen Barolar’ın kuruluşu 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda düzenlenmiştir. Oysa nitelikleri itibariyle ülkenin en büyük hukuk kurumu olan Baroların; Anayasa’nın Yargı bölümünde ve Yargı organları arasında sayılarak bir an önce anayasal bir statüye kavuşturulması bir hak olduğu kadar anayasal bir zorunluluktur.

Bu görüş ve düşüncelerle değerli meslektaşlarıma şöyle seslenmek istiyorum; Bizler insanlık tarihi ile birlikte aranılan adalet uğrunda sürekli savaşım veren kutsal bir mesleğin mensuplarıyız. Kimliği, mesleği, yetkisi ve makamı ne olursa olsun herkesin, her adalet arayışında mutlaka bir avukatın hukuki yardımına ihtiyaç duyduğu somut olaylarda açıkça görülmektedir. Avukat, yargının olmazsa olmazı ve adaletin güvencesidir. Bu güvencenin farkına varanlar er geç haklarınızı teslim edeceklerdir. Bir ülkede avukata verilen değer ve savunmaya verilen önem hukuk devletinin açık bir göstergesidir. Yeter ki bizler birlik ve beraberliğimizi sürdürelim. Amasya Barosu’nun bu mesleki dayanışmayı en yüksek seviyede gerçekleştirdiğini görmekten büyük gurur duymaktayım.

7500 yıllık tarihi birikime sahip, onlarca medeniyetin izlerinin bulunduğu, Osmanlı İmparatorluğuna padişahların yetiştirildiği, Kurtuluş Savaşının ilk meşalesinin yakıldığı ve Cumhuriyetin kurucu belgesi olan Amasya Tamimi’nin yayınlandığı bu şehirdeki Baro’nun ve onun değerli mensupları avukatların, bu şehrin kültürel birikimini sonsuza kadar taşıyarak ülkede bir istikrar ve denge unsuru olacağı inancı içerisindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle tüm meslektaşlarımın avukatlar gününü kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Ülkemizde huzur, güven ve adalet dolu günler dileğiyle tüm Amasya halkına en derin sevgi ve saygılarımı sunarım. 05/Nisan/2010

 

  • Amasya Baro Başkanı
  • Av.Adnan Hasip YALÇIN

26.04.2024
AV. BAHADIR TEKEŞ
BARO BAŞKANI

BARO LEVHASI


© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.