25 Kasım, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, aile içi şiddete ve kadın haklarının yok sayılmasına karşı dayanışma günüdür.
Tarih: 24.11.2014 23:00:00| Okunma Sayısı: 1991

          25 Kasım, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, aile içi şiddete ve kadın haklarının yok sayılmasına karşı dayanışma günüdür. 

         

          Dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye’de, kadına yönelik şiddet ile kadının bedeni, kimliği ve emeği üzerindeki baskı her geçen gün artmaktadır. Savaşlar, işgaller, ağır ekonomik bunalımlar ve yoksulluk, kadınları şiddetin pençesine daha fazla itmektedir. Kadına yönelik şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığı yatmaktadır. Kadınlar eğitim, sağlık, çalışma hayatına ve karar alma mekanizmalarına katılım gibi pek çok alanda ayrımcılığa uğramaktadır.  

          

          Dünyanın birçok yerinde işgaller ve ambargolar nedeniyle yüzbinlerce kadın ve çocuk katledilmektedir. 2014 yılının başından bu yana ülkemizde 240 kadın, erkek şiddeti ile öldürülmüş; çok sayıda kadın işyerlerinde, evlerinde, sokaklarda erkek şiddetinin farklı biçimlerine maruz kalmıştır. Çocuk istismarı son derece korkunç boyutlara ulaşmış ve nefret cinayetleri yaygınlaşmıştır. Dünya üzerinde yaşayan tüm kadınların ve kız çocuklarının giderek artan ve hayatın her alanında maruz kaldıkları cinsiyete dayalı şiddetin, hem kadını hem de tüm toplumu saran sosyoekonomik koşullar, politik gelişmeler ve kültürel etkenlerle birlikte değerlendirilerek çözüm yolları aranmalıdır.

         

          Kadınlar, her gün şiddet ve cinayetlerle karşılaşmakta, çalışma hayatından uzaklaşmak zorunda kalmakta ve özgürlükleri kısıtlanmaktadır. Kadın hakları konusunda yasal düzeyde önemli adımlar atılmış olmakla birlikte “Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddete ilişkin” veriler kadın cinayetlerin arttığını göstermektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ancak temel hak ve özgürlüklerin korunduğu bir ortamda korunup gelişebileceği bilinci içerisinde, aile içi şiddetle ilgili yenilenen mevzuat ve “Toplumsal cinsiyet eşitliği” bilincinin geliştirilmesi ve öğretilmesi için eğitim çalışmaları yapılmalı, bu konularda toplumun her kesimine ivedilikle eğitimler verilmelidir. Kadına yönelik şiddetle, özellikle aile üyelerinden gelen şiddetle mücadele, uzun soluklu, sistemli ve tavizsiz olarak gündemde yer almalıdır.

          

            Devlet politikalarının belirlenip uygulanmasında kadının “birey” olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Kadının sorunlarının yalnızca aile içinde olmadığı, yaşamın her alanında olduğu anlaşılmalıdır. Devletin erken evlilikleri teşvik edici ve müdahaleci yaklaşımları nedeniyle kadını eve hapsetme ile sonuçlanacak çalışmaların olduğu endişesi taşınmaktadır.

                 

            Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde yazılı ve görsel basına da büyük görev düşmektedir. Namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence medyada magazinleştirilerek sunulmaktadır. Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanarak; fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip hak etmediği tartışılarak kurbanlar suçlanmaktadır. Medya, kadına yönelik şiddet ve tecavüz haberlerini kamuoyuna aktarırken haber dilini doğru kullanmalı, etik değerlere uymalıdır.

            

            Kadınlara yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik uluslararası tüm sözleşmelerin de referans alınması gerekmektedir. CEDAW sözleşmesi ile 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ne aykırı yasal düzenleme ve uygulamalardan kaçınılmalıdır. Bugüne kadar imzalanmış olan tüm uluslararası sözleşmelerin yaşama geçirilmesinin sağlanması, olumlu yöndeki çağdaş hukuksal düzenlemelerin yaşama geçirilmesi son derece önemlidir.

 

           Kadınlara yönelik şiddet ve ayrımcılığın sona erdirilmesi için; devletin kadınlara yönelik her türlü şiddet eylemini açık bir şekilde kınaması, şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evi sayısının arttırılması, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ile yasal yardım yapılması, cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılması, eylem ve eğitir projelerin kadın örgütleriyle birlikte yaşama geçirilmesi, aile içi şiddet ve genel olarak kadın ve çocuklara yönelik şiddeti önlemek için kampanyalar, ana-baba eğitim programları başlatılması, kadınların ekonomik özgürlüğü için çalışmasının önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir. 

 

           Kadın birey” olarak dikkate alınmadıkça, sadece korunmaya muhtaç bir konumda görüldükçe kadın-erkek eşitliğinden ve gerçek demokrasiden söz edilemez. Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması, öncelikle devletin ve siyasal iktidarların ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak yaşamsal öneme sahip bu sorunun ortadan kaldırılması için gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile mümkün olacaktır. UNUTULMAMALIDIR Kİ BİR ÜLKEDE KADINLAR NE DENLİ ÖZGÜR VE GÜÇLÜ İSE ÜLKE O DENLİ ÖZGÜR VE GÜÇLÜDÜR.

 

    Amasya Barosu Yönetim Kurulu                                                 Amasya Barosu

                     Adına                                                           Kadın Hakları Komisyonu Başkanı

            Av.Gönül CEBECİ                                                                Av.Nurcan KUNT

                  

   

20.04.2024
AV. BAHADIR TEKEŞ
BARO BAŞKANI

BARO LEVHASI


© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.