5 NİSAN AVUKATLAR GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 3.04.2012 23:00:00| Okunma Sayısı: 2648

AMASYA  BAROSU

5 NİSAN 2012 AVUKATLAR GÜNÜ

BASIN AÇIKLAMASI

 

 

                        5 Nisan Avukatlar Gününde; Tüm meslektaşlarımın Avukatlar gününü başarı, mutluluk ve sağlık dileklerimle kutlar, ülkemizde hukuk devletinin ve hukukun üstünlüğü ilkesinin tüm kurum ve kurallarıyla hayatı geçmesini, ülkemiz insanlarının adalet, huzur ve güven içerisinde yaşamalarını en içten dileklerimle temenni etmekteyim.

                       Bu güzel temennilerden sonra karamsar bir tablo çizmek istemiyorum. Ne var ki, daha beş gün önce Afyonkarahisar barosu üyelerinden değerli bir meslektaşımız bürosunda uğradığı menfur bir saldırı sonucunda hayatını kaybetmiştir.

                      Eğer devletin etkili ve yetkili kurum ve kuruluşları, savunma organına gerekli önem ve değeri vermezse bilinçsiz bir vatandaşta savunma organını davadaki taraf gibi görür ve saldırıda bulunmaktan da çekinmez. Şurasını önemle belirtmek gerekir ki, o menfur cinayeti işleyen kişinin dahi bu gün bir avukat tarafından savunulmasına ihtiyacı bulunmaktadır. Hatta bu durum kanuni bir zorunluluk olarak yine bizim önümüze gelmektedir.

                      Onun için her ortamda ve her vesile ile bağıra bağıra diyoruz ki, herkesin savunmaya ihtiyacı vardır. Herkes bir gün savunmaya muhtaç olacaktır. Bakınız daha düne kadar devletin en yetkili ve etkili makamlarında oturanlar, belki de o makamlarda otururlarken avukatlara tepeden bakanlar, bu gün bir avukat yardımıyla hak ve özgürlüklerini savunma durumunda bulunmaktadırlar.

                      Çok değil, daha 1980 li yıllarda darbe yapan, Sıkıyönetim Mahkemelerinde savunma yapan, avukatlara kök söktürürken, avukatlar aleyhinde televizyonlarda demeç üstüne demeç veren avukatlar aleyhine kanun değişiklikleri yapan Kenan EVREN’in savunmasını da bir avukat yapmaktadır. Çünkü hukuku içine sindirenler, kinle ve nefretle değil, duygularının önüne hukukun temel prensiplerini koyarak, görevlerini adalet ve hakkaniyet çerçevesi içerisinde yerine getirirler.

                     Dünde hakkı ve adaleti savunuyorduk, bu günde. Dünde demokrasi, özgürlük ve hukuk savaşı veriyorduk, bu günde. Bakınız Avukat Louis Land bizleri ne güzel anlatmış bir şiirinde;

                     “Ben Avukatım,

                     Kaba gücün yerine merhameti, adaleti, hakkaniyeti koydum.

                      İnsanoğluna diğerlerinin hakkına, mülkiyetine, hürriyetine saygıyı,

                      Vicdan, ifade ve toplanma özgürlüğünü ben öğrettim.

                      Tüm savaşlarda özgürlük için savaşan bendim.

                       Ben öncüyüm.

                       Ben, adil hükümdar, dürüst yargılayıcıyım”.

                         İşte, avukatın özü budur. Avukat halkın öğretmenidir. Gün yoktur ki, büromuzda onlarca vatandaşa hukuki yardımda bulunmayalım ve sorunlarına çözüm önerileri sunmayalım.

 

                                                                -2-

 

                        Görevimizi yaparken sadece yargı organlarında değil, idari makamlarda bile çeşitli zorluklarla karşılaşmaktayız. Tek gücümüz yasal dayanaklarımızdır. Bizi güçlü kılanda eski bir tabirle “kanun adamı” olmaktan ileri gelmektedir. Kapanan kapıları hukukun temel prensipleriyle donatılan kafamızdaki anahtarlarla açmaktayız. Bizi güçlü kılanda budur.  Molierac’ın dediği gibi;

                          “Kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdemlisinden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar köle kullanmadılar. Fakat efendileri de olmadı”.

                           Bu veciz sözlerle mesleğimizin vakar ve onurunu ifade ederken; hukuk uğruna savaş veren, hak ve özgürlük savaşçıları, halkın öncüsü ve öğreticisi, erdem ve ahlakın temsilcileri değerli meslektaşlarımızın bu güzel ve anlamlı gününü bir kez daha kutluyorum.

                            Varsın birileri mesleğinizi tanımasınlar, önem ve değerinizi bilmesinler ve haklarınızı vermesinler. Ama hiçbir kimse şu gerçeği gözardı edemez. Bir ülkede savunma organı güçlü değilse demokrasi de o kadar kadüktür. Bir ülkede savunma organı ne kadar zayıfsa hak arama özgürlüğü de o kadar bodurdur. Kısacası özgür, bağımsız ve etkili bir savunma organı olmadan hiçbir kimse hakkı ve adaleti bulamayacaktır. Onun için ‘Herkes için adalet, Adalet için Avukat” sloganının zihinlerde yerleşmesine çalışıyoruz.

                             Denilecek ki, Amasya Barosu bu sene ne yargı sorununa, ne ülke sorununa, ne de dış dünya sorunlarına hiç değinmedi. Basın organları her yıl birkaç defa yaptığımız basın açıklamalarını açıp baksınlar. Onlarca yıl ne demişsek, hangi sorunlara değinmişsek, hepsi dediğimiz noktada aynı şekilde durmaktadır. Eğer kısaca değinmek istersek avukatların kısa ve öz bir savunması vardır. “Önceki savunmalarımızı tekrar ederiz”, deriz. Onlarca yıl yüksek sesle seslendirdiğimiz gibi; yargı sorunlarının giderilmesi, demokrasinin tam ve eksiksiz yerleşmesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin tüm kurallarıyla yaşama geçirilmesi, anayasada yazılı cumhuriyetin temel niteliklerinin korunması, hain PKK. terör örgütüne, uzantılarına, iç ve dış yandaşlarına taviz verilmemesi, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, tek, bayrak, tek devlet ve tek vatan ilkelerinden asla vazgeçilmemesi temel görüşlerimizdir. Ülkemizi emperyalist, yayılmacı ve sömürücü devletlerin kıskaca aldığı bir dönemde Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz bir sözüyle bu konuyu bağlıyoruz. “Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır”.

                             Bizler hukuku kendimiz için değil, halkın hak arama özgürlüğü için istiyoruz. En büyük sorun adil yargılanma hakkı ve bu hakkın en önemli şartlarından biri yargılamanın en kısa zamanda sonuçlanarak vatandaşın hakkına bir an önce kavuşmasıdır. Maalesef yargı reformu kapsamında temel yasalar Meclisten hızla geçmesine rağmen yargı süreci bir türlü hızlanamamaktadır. Çünkü bir yasa ne kadar mükemmel olursa olsun, zihniyet değişikliği olmadan mükemmel sonuca ulaşılamıyor. 5-6 yıl önce ceza hukuku dalında tüm temel kanunlar değiştirildi. Ceza davaları süreci kısaldı mı? Hayır. Geçen Ekim ayında Hukuk Muhakemeleri Kanunu değişti. Üstelik

                                                                 -3-

 

vatandaşın yargı masrafı külfeti de arttırıldı. Yargılama süreci kısaldı mı? Bakalım, göreceğiz. Ama henüz bir kıpırdama yok. Yeni Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu yasalaştı, önümüzdeki aylarda yürürlüğe girecek. Uygulamada çıkacak aksaklıklar şimdiden belirmeye başladı. Yeni Anayasa çalışmaları başladı, ortada henüz bir konsessüs yok. Avukatlık Kanunu metni hazırlandı, yarın yapılacak toplantıda Amasya Barosu olarak görüşlerimizi tespit edip, TBB.na göndereceğiz. Orada da son şekil verilerek öneriler Adalet Bakanlığına sunulacak. Bakalım göreceğiz.

                             Yıllarca söylediğimiz gibi; Bu gün yargı sisteminde görev yapan hakim, savcı ve yardımcı personel sayısı en az iki katına kadar arttırılmadan; Bir an önce ve acilen deneyimli avukatlardan hakim ve savcı açığı giderilmeden; Sadece muhteşem Adliye binaları yapmakla kalmayıp, içinin etkin ve yetkin hakim, savcı, avukat ve personel ile donatılmadan; Bunun için, Hukuk öğrenimi ile hakim, savcı ve avukatların sınav, staj ve meslek içi eğitimleri yeterli ve düzeyli bir standarda çıkarılmadan; Adli personelin meslek içi eğitimlerle bilgi ve uygulama yetenekleri geliştirilmeden; Adli kolluk birimi kurulmadan; Uyap uygulaması yeterli hale getirilmeden; Adliyelerin alt yapı hizmetlerinin bilgisayar ve internet bağlantıları ve teknik donanımları yeterli seviyeye kavuşturulmadan; Yargının kurucu unsuru Savunma Organının etkin bir şekilde yargılama sürecine katkıda bulunabilmesi için; Günün ihtiyaçlarına cevap verecek bir Avukatlık Kanunu çıkarılmadan, Avukatların özlük hakları, staj döneminden, emeklilik dönemine kadar, emeklilik statüsünden, vergi sorunlarına, CMK. ödeneğinden, adli yardım sorunlarına, pasaport sorunundan, silah taşıma ruhsatına, hukuk sigortasından, meslek sigortasına kadar ve daha daha sayamadığımız bir çok sorunlar giderilmeden ülkede hak ve adalet tam anlamıyla teessüs edilemez. Bu sorunların çözülmediği bir ortamda mevcut adalet sisteminden ne yargı mensupları, ne avukatlar, ne adliye çalışanları ve ne de adalet arayan vatandaşlar memnun kalacaktır.

                           02/04/2012 tarihinde Ankara’da yapılan ve bizimde davetli olduğumuz ancak katılamadığımız “Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu” toplantısında Anayasa Mahkemesi Başkanı sayın Haşim KILIÇ’ın yaptığı konuşma çok dikkat çekicidir. Anayasa Mahkemesi Başkanı şöyle demektedir. “Yargıyı bir cümle olarak tanımlamak gerekirse ‘yaşanmış gerçeklere ulaşma sanatı’ dır da diyebiliriz. Bu gerçeklere ulaşmakta hak ve özgürlükleri ihlal edilmiş olanların haklarını zamanında ve adilce teslim etmiş oluruz. İşte bugün, bu sanatın icrası sırasında ortaya çıkan engellerin kaldırılması için gelişen teknikler konuşulacak, böylece, yargının asli görevi olan yaşanmış hak ihlallerini ortadan kaldırmak için ‘vicdan birliğini’ sağlamış olacağız. Yargının topluma sunduğu yegane ürün adalettir. Ve bu ürünün alternatifi de yoktur. Adalet hizmetlerinin onarıcı niteliği, üretim kalitesi ve zamanında dağıtımının varlığı ile güç kazanır. Aksi durum bunalım, kaos ve vicdanları isyana sürüklemekten başka sonuç doğurmaz. İşte, ‘hukukun haksızlığı’ olarakta tanımlayacağımız bu kaotik duruma çözüm bulma zorunda olduğumuzu belirtmek isterim.

                         Yargının ve onun aktörleri olan hakim, savcı ve avukatlarımıza ilişkin sorunların başlangıç noktası hukuk eğitimi ile kendini göstermektedir. Ayrıntılarının

                                                               -4-

 

sempozyumda tartışılacak olması nedeniyle sadece bir konunun altını çizerek geçmek istiyorum….Türk yargı dünyasında yaşanan büyük sorunların, uygulama sürecinde yaşanan olumsuzluklardan kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Hakimin tarafsızlığının sağlamaması, mesleki eğitimdeki eksiklikler, evrensel değerlere uzaklık gibi nedenler ‘uygulamada’ toplumu ikna edecek güçlü kararların çıkmasına imkan vermemektedir. Doğan bu boşluk her seferinde siyaset kurumlarınca yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle doldurulmuş ve yargının yorum alanı daraltılmıştır. Bunu bir şekilde yargıya olan güvensizlik olarak da tanımlayabilirsiniz. Yargının hesabını veremediği sınır tanımaz uygulamaları ağır bedeller ödenmesi sonucunu doğurmuş, anayasa ve yasalarda radikal değişimlerin yapılmasının haklı nedenini oluşturmuştur. Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugünde siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz.

                               Hakimler, yasaların ve kuralların dilidir. Bu dili nasıl kullanırsanız hukuk devleti ona göre oluşur ve gelişir. Hakimin iç dünyasındaki endişe, kaygı, korku, ideolojik baskı, dostluk ve düşmanlık duygularından arındırılması, tarafsızlığının olmazsa olmaz koşuludur. Vicdanlar üzerinde oluşan bu işgaller kalkmadıkça bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşumunu sağlamak mümkün değildir. Hukuk; siyasal, kültürel ve sosyal hayatı dönüştüren çok güçlü bir araçtır. Bu aracın dönüştürücü gücünü, toplumu hizaya sokan vesayetçi bir anlayış için değil, insan onurunu huzura erdiren hak ve özgürlüklerin adil dağıtımında tüketmeliyiz. Yapılacak reformların geçmişten intikam alma aracı olarak kullanılması gibi bir yanlışlığa düşülmemelidir. Aktörleri değişmiş yeni vesayet odaklarının oluşmasına imkan vermeyen samimi değişimlere inanmak istiyoruz. Toplumun ve dünya barışının buna ihtiyacı vardır. Bağımsızlık ve tarafsızlık sorunlarını çözmüş bir yargının, adil, makul ve ölçülü kararlarıyla uygulama sorunları ortadan kalkacak, oluşan bu güven ikliminde hak ve özgürlüklerin daha rahat yaşanması sağlanacaktır… Hukuk sistemini geliştirirken yeni mazlum ve mağdurlar yaratmayalım. Farklılıklarla birarada yaşamanın yolu, başkalarının hak ve özgürlüklerini savunma erdemini göstermemize bağlıdır. Bilinmelidir ki bir mazlumun seher vaktinde döktüğü bir damla gözyaşının tanıdık silahların gücünden daha etkili olduğunu geçmişte yaşadıklarımız bize göstermiştir.”  Sanırız Anayasa Mahkemesi Başkanının konuşma metni yorum yapmayacak kadar açıktır.

                           Avukatlar günü nedeniyle yeni Anayasa çalışmalarına da kısaca değinmek istemekteyiz. Anayasa gibi temel bir yasanın hazırlanması Baroları doğrudan ilgilendirmektedir. Çünkü Avukatlık Kanunu’nun 76 ncı maddesi “Hukukun üstünlüğü ilkesini savunmak ve korumak” görevini açık bir şekilde Barolara vermiş bulunmaktadır.

                            Devletin temel kanunu, yasaların temeli, yani Ana-Yasa özü itibariyle bir sosyal/toplumsal sözleşmedir. Böyle bir temel yasa’nın değiştirilmesinde toplumda önemli ölçüde ve büyük oranda uzlaşma sağlanması gerekir. Mevcut tabloya baktığımız zaman toplumsal bir mutabakat bir yana, giderek derinleşen bir tartışma ve ayrışma noktasına geldiğimiz açıkça görülmektedir.

 

                                                            -5-

 

                            1876 tarihli “Kanun-u Esasi” ile dünyanın ilk anayasal devletleri arasında yer alan ülkemizde yeterli bir anayasal kültür birikimi mevcut bulunmaktadır.  Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında 1921 ve 1924 tarihinde yürürlüğe konulan Teşkilat-ı Esasiye Kanunlarından” sonra yapılan 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası birer tepki Anayasası olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle askeri darbelerden sonra yürürlüğe konulan tepki anayasalarının toplumsal uzlaşmayı ne kadar sağladığı ortadadır. O nedenle yeni Anayasa’nın geniş kapsamlı bir toplumsal uzlaşma sağlanmadan Meclis gündemine getirilmemesi kanaatindeyiz.

                             Bu bağlamda Barolar açısından bir noktaya daha değinmekte yarar görmekteyiz. Bilindiği yargının kurucu unsuru olan avukatlardan oluşan Barolar, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Yargı organının ayrılmaz bir unsuru olan ve önemli ölçülerde sorumluluk ve yetkilerle görevlendirilen Barolar’ın kuruluşu 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda düzenlenmiştir. Oysa nitelikleri itibariyle ülkenin en büyük hukuk kurumu olan Baroların; Anayasa’nın Yargı bölümünde ve Yargı organları arasında sayılarak bir an önce anayasal bir statüye kavuşturulmasının bir hak olduğu kadar anayasal bir zorunluluk olduğu görüşündeyiz.

                              Bizler Amasya Barosu olarak; 7500 yıllık tarihi birikime sahip, onlarca medeniyetin izlerinin bulunduğu, Osmanlı İmparatorluğu padişahlarının yetiştirildiği, Kurtuluş Savaşının ilk meşalesinin yakıldığı ve Cumhuriyetin kurucu belgesi olan Amasya Tamimi’nin yayınlandığı bu şehrin avukatları olmanın gurur ve övüncü içerisinde bu şehrin kültürel birikimini sonsuza kadar taşıyarak ülkede bir istikrar ve denge unsuru olarak kalmaya devam edeceğiz.

                               Bu görüş ve düşüncelerle tüm meslektaşlarımın avukatlar gününü en içten duygularımla kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Ülkemizde huzur, güven ve adalet dolu günler dileğiyle tüm Amasya halkına en derin sevgi ve saygılarımı sunarım. 05/Nisan/2012

 

                                                                                                         Amasya Baro Başkanı

                                                                                                      Av.Adnan Hasip YALÇIN

                         

18.04.2024
AV. BAHADIR TEKEŞ
BARO BAŞKANI

BARO LEVHASI


© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.