8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ KUTLAMA PROGRAMI, BARO BAŞKANIMIZ AV.A.MELİK DERİNDERE'NİN BAYAN MESLEKTAŞLARIMIZA ÇİÇEK TAKDİMİ ARDINDAN PASTA KESİM TÖRENİ İLE GERÇEKLEŞTİ. AMASYA BAROSU OLARAK GERÇEK BİR EMEKÇİ OLAN TÜM KADINLARIMIZIN VE KADIN MESLEKTAŞLARIMIZIN KADINLAR GÜNÜNÜ EN İÇTEN DİLEKLERİMİZLE KUTLUYORUZ..
8 MART “DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ”
BASIN AÇIKLAMASI
ZAMAN;
CUMHURİYET DEVRİMLERİ VE KADININ İNSAN HAKLARI KAZANIMLARINA SIKI SIKI SARILMA
ZAMANIDIR.
Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku
Komisyonu olarak tüm kadınlarımızı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde;
kazanılmış haklarımıza sahip çıkmaya; taleplerimizi ısrarla takip etmeye
çağırıyoruz.
8 Mart,
tüm dünyada emekçi kadınların; kendilerini ailede, toplumda, siyasal, sosyal ve
ekonomik alanlarda eşit birey olarak görmeyen çağdışı zihniyetlere omuz omuza
mücadele içinde karşı çıktığı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için
gereken kültürel, eğitimsel ve yasal çalışmaların yapılması taleplerini dile
getirdiği mücadele ve dayanışma günüdür.
Dünyada
şiddetin, yoksulluğun ve eşitsizliğin artmasına neden olan sistemi sorgulamadan
ve değiştirmeden, kadına yönelik ayrımcılığın ve kadın sorunlarının ortadan
kalkmasının mümkün olmadığı bilincindeyiz.
Bu nedenle
insanları yoksulluğa iten, eşitsizliğe ve şiddete yol açan bu sömürü düzenin de
değişmesi, kadın sorunlarına çözüm için önemli bir aşama olacaktır.
Nüfusumuzun
yarısını oluşturan kadınlarımız ne yazık ki aynı oranda eğitim, istihdam
olanaklarına sahip olmamakta; yönetim mekanizmalarında, siyasal yaşamda ve
karar alma organlarında temsil edilmemektedirler.
Buna; aile
içinden başlayarak, toplumun her alanında var olan cinsiyet ayrımcılığı ve cinsiyet
eşitsizliğine yol açan politikalar neden olmaktadır.
Tarihsel,
kültürel, dinsel bir takım gerekçelerle kadınlarımız; eğitimden, iş hayatından,
toplum yaşantısından ve birey olmaktan alıkonulmaktadır. Kadının birey olmasını
engelleyecek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yol açacak politikalara karşı
çıkmak hepimizin öncelikli görevidir.
Ülkemizde;
Toplumsal cinsiyet eşitliği her alanda var olmaya devam ederken; kadına ve
çocuklara yönelik şiddet ve cinsel istismarlar sistematik olarak artarken;
kadına - çocuğa karşı şiddetin
önlenmesindeki etkisini çok önemli bulduğumuz 6284 Sayılı Yasanın, İstanbul
Sözleşmesi’nin ve nafakanın kaldırılmasına yönelik yasal değişikliklere gidilme
taleplerinin yoğunlaşmasını endişeyle izlemekteyiz.
Hak savunucusu olarak bizler
yasalarımızın uygulanması noktasındaki eksikliklerin giderilmesini talep
ederken; siyasal zeminin uygun olduğu düşüncesi ile organize edilen
hareketlerin ve oluşan baskıların yasa yapıcılar üzerinde etki sağlamaması
gerektiğini önemle ifade ediyoruz.
Kadına yönelik şiddet ve istismarın
artmasında bu yasal düzenlemelerin hiçbir olumsuz etkisi yoktur. Tam tersi
yasal düzenlemelere rağmen, uygulamaya geçirilmeyen toplumsal değişim
politikalarının; eğitim müfredatındaki toplumsal cinsiyet rollerindeki
eşitsizliklerin, dini referanslarla kanuni düzenlemeler yapılması
çalışmalarının, 12 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimden vazgeçilmesinin, kadına
yönelik haberlerde medyanın kullandığı eril dilin, kadının asıl görevinin
annelik olduğu, yerinin ev olduğu ve sadece aile içinde yer alması gerektiği
yönündeki dilin ve baskının, aile kavramı kullanılarak kadının kimliğinin
annelik ve aile içinde tanımlanması çabalarının, kadına karşı şiddeti ve kadın
sorunlarını arttırdığı ortadadır.
Uzun
mücadeleler sonucunda edinilen kadın kazanımlarının ve kadın haklarının geriye
götürülmeye çalışılması karşısında sessiz kalmamız mümkün değildir.
Bu nedenle
son aylarda tartışmaya açılan nafaka, 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi
konularında geri adıma yol açacak yasal düzenlemeler yapılmamalıdır. Kadına
yönelik şiddete ve Aile Mahkemelerinin görevli olduğu alanlarda ve davalarda
arabuluculuk ve uzlaştırma yöntemleri kabul edilmemelidir.
Politik,
medyatik ve dini alanlarda kullanılan dilin erilleşmesinin önü kesilmelidir.
Kadınlara siyasal, sosyal ve ekonomik alanda yer açacak şekilde toplumsal
cinsiyet eşitliği politikaları derhal uygulamaya geçilmelidir. Kadınlara
toplumsal hayatın dışına iten cinsiyetçi ve ayrımcı politikalardan ve
uygulamalardan vazgeçilmelidir. Kadını sadece ailenin parçası olarak gören
politik, kültürel anlayış değiştirilmeli, kadının eşit ve özgür birey olarak
yetiştirilmesine ve kabul edilmesine yol açacak politikalar
uygulanmalıdır.
Bizler,
Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) üyeleri olarak;
kadının insan haklarını ihlal eden, toplumsal cinsiyet ayrımına yol açan,
kadının her alanda eşit temsilini engelleyen, kadına fırsat eşitliği sağlamayan
her türlü girişime, zihniyete karşı çıktığımızı, Cumhuriyet devrimlerinin
kazanımlarından ödün verilmeyeceğini belirterek; kadına karşı her türlü
ayrımcılığın ortadan kalktığı, kadının eşit ve özgür bir birey olarak var
olduğu bir Türkiye ve Dünya için mücadelemizi ve dayanışmamızı sürdüreceğimizi,
kadın haklarımızın teminatı olan laik Cumhuriyetimize ve Atatürk devrimlerine
bağlılığımızı bir kez daha kamuoyuyla saygılarımızla paylaşıyoruz.
AV. SİBEL SUİÇMEZ
TRABZON BARO BAŞKANI
TÜBAKKOM 14. DÖNEM SÖZCÜSÜ